Üyelik Girişi
Site Haritası
E-ÖĞRENİYORUM
ÖZEL DERS
EĞLENCE
Hava Durumu
Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
GOOGLE REKLAMLARI

 

YÖS ÇALIŞMALARI
GLOBALYÖS-BURSA
YÖS HAKKINDA

BAŞARI  ÖYKÜLERİ

Bazen birşeyleri başarabileceğimizden kuşku duyarız. ya yapamazsam!. ya bu benim yapabileceğim bir iş değilse!... bu liste uzar gider. şimdi size okutacağım hikayeler size 'ben bu işi yaparım', 'bu iş tam da yapabileceğim bir iş','o yaptıysa ben de yaparım' dedirtecek cinsten. Zaten ünlü birinin dediği gibi 'bir işi yeryüzünde yapan biri varsa bunu sizde yapabilirsiniz'. geriye bir tek o işi nasıl başaracağınız kalıyorki onuda bakın bir diğer düşünür nasıl açıklıyor: 'bir işi yapmak istiyorsan onu daha önce kimin, nasıl yaptığına bak ve sende aynını yap' evet sanırım hikayeleri okuma vakti...

 

                ---> 'KİBRİTÇİ ÇOCUK' DÜNYA DEVLERİ ARASINA GİRDİ

                ---> OKUYUP DA ALİM Mİ OLACAKSIN!

                ---> GÖRMÜYORDU,DUYMUYORDU AMA İNSANLIĞIN IŞIĞI OLDU

                --->

                --->

                --->               

 

 

 


 

'KİBRİTÇİ ÇOCUK' DÜNYA DEVLERİ ARASINA GİRDİ


Son günlerde kırılan bardak modelinin piyasadan toplatılması kararıyla gündeme gelen İsveçli mobilya devi IKEA’nın sahibi Ingvar Kamprad da tıpkı sattığı ürünler gibi sıra dışı bir hayat felsefesine sahip.

Yaklaşık 23 milyar dolarlık servetiyle ekonomi dergisi Forbes’un yaptığı dünyanın en zenginleri sıralamasında 11’inci sırada yer alan Kamprad, yaşam standartlarıyla orta direk bir memura benzer bir görüntü sergiliyor.

Büyük servetine rağmen hala eski model bir Volvo 240 kullanan Kamprad, hiç bir zaman birinci sınıfta uçak yolculuğunu tercih etmiyor. Bu tutumlu tavırlarını, çalışanlarına da aşılamaya çalışan Kamprad, örneğin personelinden boş kağıtların her iki tarafını da kullanmasını istiyor.

TUTUMLU İMAJINI KORUYOR

Elbette dünyanın en zengin kişilerinden biri olan Kamprad, parasının ve gücünün sağladığı nimetlere de sahip bulunuyor. Ancak, en önemli özelliklerinden biri bunlardan bahsederek, kamuoyu ve çalışanları arasında var olan tutumlu imajını zedelememesi olarak görülüyor.

Yoksa, Kamprad’ın İsviçre’de villası, İsveç’te mülkü ve Fransa’da da üzüm bağları bulunuyor. Birkaç yıldır lüks Alman otomobili Porsche’ye bindiğini de belirtmek gerekiyor.

İŞE KİBRİT SATMAKLA BAŞLADI

Kamprad'ın dünyanın en zenginleri arasına girme hikayesi de oldukça ilginç.

1926 yılında güney İsviçre'de dünyaya gelen Kamprad, çocukluğunu Agunnardy kasabası yakınlarındaki Elmtardy adlı çiftlikde geçirdi. Daha küçük yaşta bisikletiyle çevredeki komşulara kibrit satmaya başlayan Ingvar, kibritleri Stockholm'den ucuz fiyata toptan satın alıp onları tek tek satıyordu. Ucuz sayılabilecek bir fiyata satmasına rağmen tane başına yine de iyi kar etti ve kibritden sonra balık, yılbaşı ağacı süsleri, yem ve kalemler satmaya başladı.

1943 yılında babasının ona hediye olarak verdiği nakit parayı kullanarak IKEA'yı kurdu ve bu isim altında satış yapmaya başladı. IKEA'yı isminin ve yaşadığı kasabayla çiftliğin isimlerinin baş harflerinden oluşturdu. IKEA markası altında kalem, cüzdan, resim çerçeveleri, saatler mücevherler ve naylon çoraplar sattı ve bu satışları uygun fiyatlarda tuttu.

İki yıl sonra mobilya satışına da başlayan Kamprad, olumlu tepkiler aldı ve çizgisini genişletmiş oldu, bunu takibeden yıllarda mobilyalar için Almhult'da bir showroom açtı ve 1950'lerin başında tamamen ev mobilyalarına odaklandı. Showroomun açılması IKEA'nın dönüm noktası oldu çünkü ilk defa insanlar, mobilyaları sipariş etmeden önce onları görüp dokunabilme fırsatı elde ediyordu.

Evli ve dört çocuk sahibi olan Kamprad, ucuz yemek hizmeti nedeniyle sık sık sahibi olduğu IKEA mağazalarını da ziyaret ediyor.
 
Kaynak : www.hurriyet.com.tr

GERİ DÖN

 


 

BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ


BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ

Soğuk kış günlerinde evde ders çalışamadığı için boş zamanlarında okulda test soruları çözerek, ÖSS Dil puanında Türkiye birincisi olan Semiha Topal'ın ilginç bir başarı öyküsü var.

ÖSS sonuçlarının açıklandığı sırada Ordu'nun bir köy evinde telefon çaldı. Arayan kişi dersaneden öğretmeni İsmail Ünal'dı. 'Müjde! Birinci oldun' sözü karşısında donakalan genç kız, haberin heyecanı karşısında, doğru olup olmadığını veya şaka yapılıp yapılmadığını anlamak için öğretmenine üç kez yemin ettirdi. Evet, haber doğruydu. Semiha Topal, ÖSS Dil puanında Türkiye birincisi olmuştu. Semiha, genel ortalamada 59 sorunun cevaplandırıldığı puan türünde 100 sorunun tamamını cevaplamış ve ilave olarak da sözel bölümden 90 sorunun 88'ini bilmişti.

Semiha'nın babası Salih Bey, TEDAŞ'ta işçi olarak çalışıyor. Anne Gülbeden Hanım, ev hanımı. Lise 2'ye giden küçük kardeşi ve yüksekokul bitirmiş ağabeyi var. Orta gelirli bir aileye mensup. Onun ders çalışmak için özel bir odası yok. Sobalı olan evlerinde, soğuk kış günlerinde ders çalışamamış.

Okuyup da âlim mi olacaksın?

Ailenin tek kızı olmasından dolayı annesinin ev işlerinde sürekli yardımcısı olan Semiha'nın ilginç bir başarı öyküsü var. Evde fazla ders çalışamayan başarılı öğrenci, aileye maddî katkı sağlamak için yaz dönemlerinde bölgenin geçim kaynaklarından fındık toplamak için gündelik işçilik de yapmış. Günlüğü 7 milyon liraya fındık topladığı günleri hâlâ unutamayan genç kızın hedefi öğretim üyesi olmak. Ailede bu derece başarılı bir kişi çıkmadığı için, ders çalıştığı dönemlerde bazı umutsuzluk aşılayan sözler de söylenmiş. 'Okuyup da âlim mi olacaksın?' sözünü yalanlamak için mücadele eden Semiha, bunu bir nebze olsun başarmış durumda.

'Sınav akşamları hiç çalışmam'

ÖSS Şampiyonu'nun ders çalışma düzeni eğitim sistemimizdeki çarpıklığı gözler önüne sermenin yanında, gelecek kuşaklara da örnek olacak cinsten. O, ders çalışmak için zamanının çoğunu okulda geçirmiş. Soğuk kış günlerinde evde ders çalışamadığı için okulda boş geçen dersleri ve araları iyi değerlendirmiş. Semiha "Sınıfımızın mevcudu azdı. Öğretmenlerimiz de müsaade ediyordu. Boş zamanlarımın çoğunu okulda ders çalışarak geçirdim." diyor. Türkiye birincisi, günde 10 saat ders çalışanlardan değil, az; ama sürekli çalışanlardan. "Çok garantici biriyim. İşi son ana bırakmam. Sınav akşamları ders çalıştığım görülmemiştir. Derslerimi zamanında öğrenirim." diyen şampiyon, öğrencilere yazarak ve özet çıkararak ders çalışmayı tavsiye ediyor. Günde birkaç saat çalışan Semiha'nın başarısında sürekli test çözmenin etkisi de görülüyor.

'Dersanemin katkısı büyük'

Derslerinde bu yıl kaydolduğu Boztepe Dersanesi'nin de çok büyük katkısını gören başarılı öğrenci, "Önceleri yabancı dili hiç düşünmüyordum. Anadolu Lisesi'nde ingilizce öğretmenim Şule Yenal, avantajlarını, iş bulma oranının yüksekliğini anlattı ve beni yönlendirdi. Sonra dersanede ilk kez açılan dil bölümüne kaydoldum. Dersane çok iyi kaynak sağladı, ders çalışma yöntemi ve motivasyonla beni sınava en iyi şekilde hazırladı. Onların katkısını göz ardı edemem." diyor.

Onun hedefi şimdi büyük. 'Okuyup da âlim mi olacaksın?' sözlerini unutan genç kız, Fatih Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü tercih etmeyi, arkasından yurtdışında lisansüstü eğitimi alıp, Türkiye'ye öğretim üyesi olarak dönmeyi planlıyor.

(Tuncer Çetinkaya)

GERİ DÖN

 


 

Görmüyordu, Duymuyordu ama insanlığın ışığı oldu

Renklerden ve seslerden mahrum Bir Çocuk..
Tüm insanlık için insan beyninin ne büyük mucizeler yarattığının canlı örneğiydi. Helen Keller 27 Haziran 1880 de dünyaya geldi. Ancak henüz 19 aylıkken geçirdiği birkaç gün süren yüksek ateşli bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yeteneklerini kaybetti. İnsanı adeta bir kara kuyuya hapseden bu rahatsızlık dış dünyayla bağlantısını kopardı.

Renklerden ve seslerden mahrum Bir Çocuk..
Tüm insanlık için insan beyninin ne büyük mucizeler yarattığının canlı örneğiydi. Helen Keller 27 Haziran 1880 de dünyaya geldi. Ancak henüz 19 aylıkken geçirdiği birkaç gün süren yüksek ateşli bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yeteneklerini kaybetti. İnsanı adeta bir kara kuyuya hapseden bu rahatsızlık dış dünyayla bağlantısını kopardı.

Bir buçuk yaşını henüz doldurmuşken böyle bir güçlükle karşılaşan küçük kızın konuşmayı öğrenmesi elbette çok zordu. Birtakım hırıltılar çıkarıyordu sadece. Durup dururken öfke nöbetlerine giriyor, tabakları kırıp döküyor ve odada kendisiyle birlikte olanlara saldırmaya başlıyordu. Birkaç doktor kendisine zihinsel olarak hasta teşhisi koydu. Ömür boyu bir akıl hastanesinde kalması öneriliyordu Helen’in. Ailesi ise kızlarının zihinsel olarak hasta olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi.
Küçük kız beş yaşından sonra kendisinin diğer insanlardan farklı olduğunu anlamaya başladı.. Düşünebildiği, hissedebildiği halde görememek, duyamamak ve konuşamamak onu çileden çıkarıyor, kendisine dayanılmaz acılar veriyordu. Sağı solu tekmeliyor, çığlık atıyor, kendisine yaklaşanları ısırıyordu.
Öğretmeniyle yeniden doğdu..
3 Mart 1887 de küçük kız yeniden doğdu adeta. Artık yedi yaşındaydı. Ailesi Helen’e özel öğretmenlik yapması için genç bir bayan eğitmen tuttu. Anne Sullivan. Anne Sullivan anne ve babasını kaybetmiş ve kimsesizler yurdunda büyümüştü. Beş yaşında görme yetisini büyük ölçüde yitirmişti; ancak daha sonra geçirdiği iki operasyon sonucu normal baskıda hazırlanmış bir kitabı okuyabilecek kadar görebiliyordu.
Anne Sullivan Helen’le iletişim kurabilmek için ona parmaklarla yazmayı öğreterek başladı işe. Helen için bir oyuncak getirmişti yanında. Bu hediye oyuncağı işaret etmek için oyuncak anlamına gelen “doll” sözcüğünü Helen’in avucuna parmaklarıyla yazdı. Helen avuçlarının içinde öğretmeninin parmaklarını hissedebiliyor, parmaklarıyla yazdıklarını tekrar edebiliyor ama yazdıklarının ne anlama geldiğini anlayamıyordu henüz.
Bir gün Helen’in elini akan musluğun altına tuttuğu bir anda öğretmeni Anne Sullivan da diğer eline “su” sözcüğünün harflerini yazdı. İşte bu andan sonra müthiş bir gelişme başladı. Helen bir elinde hissettiği serin suyla diğer elinde hissettiği parmakların yazdığı “su” sözcüğünü ilişkilendirebilmişti. Bundan sonra müthiş bir gelişme başladı. Ansızın ortaya çıkan bu kıvılcımla dünyanın kapıları küçük kıza ardına kadar açıldı. Hocasından eline geçirdiği her şeyi kendisine hecelemesini istiyordu. Artık sözcükleri ve yazılımlarını büyük bir hız ve hevesle öğrenebiliyordu.
Helen Keller 1888’de Körler Enstitüsüne başvurdu. 1890’da konuşmayı öğrendi ve 1894 yılında New York’taki körler okuluna gitti. Redcliffe Kolejine başladığında Almanca ve Latince biliyordu. Daha sonra Fransızca ve Rusça öğrendi. Artık spor yapabiliyor, ata binebiliyor ve kağıt oyunlarını başarıyla oynuyordu.
Pedagoji eğitimi aldı ve 1904 yılında 24 yaşına geldiğinde o artık üniversiteden mezun ilk sağır ve kör kişiydi. Mücadelesini “Her şey su ile Başladı” isimli kitabında anlattı.
Parmak uçlarıyla Tanıdığı Yaşamı Bizden Daha İyi Tanıdı
H. Keller ışık ve sesten mahrum bir duyu hayatına sahipti; ama diğer algıları öyle güçlüydü ki karşısındaki insanın kişiliğini bile tartabilirdi. Kendisine gece ve gündüzü nasıl ayırt ettiği sorulduğunda şöyle cevap vermişti: gündüz hava ve kokular daha hafiftir.
Mark Twain 19. yy. ın iki büyük kişisinden biri olarak tanımladığı Keller’in örnek yaşamı 1968’de sona erdi. Helen Keller hayatı parmak uçlarıyla tanımıştı; ama eminiz ki hayat hakkında bizden çok daha fazla şey biliyordu.
Coşkun BOZKURT

GERİ DÖN




3 Yorum - Yorum Yaz